Aralarında ARMANI’nin de bulunduğu dünyaca ünlü birkaç modacı, geçtiğimiz aylarda, defilelerde süren çıplaklığı protesto ettiler ve kendi defilelerinde çıplaklığa yer vermediler.
İnsan bedeninin bu denli sergilenmesine karşı olduklarını, sanatları olan moda tasarımlarının sergilenmesi gerektiğinin altını çizdiler.
Gelin görün ki, dün “siyah – beyaz - ten, modası geçmez” dediğimiz içgiyim dünyası, şimdi iyice renklendi, çiçeklendi, hatta takılardan artan değerli taşlar bile stringleri, sütyenleri süslemeye başladı.
Bu kadar süslü içgiyim ürünlerini giyinecek olan bir kadının, bunları göstermeyeceğini düşünmek bana komik geliyor doğrusu. Nitekim “ünlülerin” çıplaklığa hayır çıkışı, pek de öyle geniş bir modacı kitlesi tarafından alkışlanıp benimsenmedi ve herkes bildiğini okumaya devam etti, yani modada çıplaklık devam edecek. Çıplaklık bir yana, seks ile insanların gündelik yaşamdaki bağları bile, artık modanın bir unsuru haline gelmeye başladı. Lateks ve suni deriden üretilmiş “fetiş” giyim ürünleri, önceleri gizli kapaklı “sevişmelerin” giyimi olarak kullanılırken, şimdi gündelik yaşamda da kendilerini göstermeye başladılar.
Fotoğraflarını genellikle yayımlamayan, ürünlerinde “Iustinian” imzasını kullanan sanatçımızdan elde ettiğimiz son moda fotoğraflarına baktığımız zaman, anlattıklarımızla, günümüz sanatçılarının vizörden gördüklerinin örtüştüğünü anlıyoruz.
23-26 Ocak günleri arasında Paris’te gerçekleşecek olan 2004-2005 hazır giyim ürünlerinin tanıtılacağı fuarın afişi de başlıktaki soruyu ister istemez sorduruyor bize.
Üçüncü seks ya da eşcinselliğin, daha önceki deyimi ile “üniseksin” ciddi bir egemenliği başlıyor yeniden moda dünyasında. Ama buna tepki olarak, erkekler daha erkek, kadınlar da daha kadın olmaya başlıyorlar, yani yelpaze, degrade bir dağılımdan çok, sert çizgilerle belirlenmiş bir görünüm sergiliyor önümüzdeki yılların modası için.
Kadınlığın iyice öne çıktığı bu anlayışta, yıllardır egemenliğini sürdüren “külotlu çorap” da ciddi bir darbe yiyor, görünüşe göre.
Paris’teki mağazasında görüştüğümüz İtalyan modacı Paola Frani, son tasarımlarında jartiyeri etekliğin üzerine işleyerek, bu tepkisini dile getiriyor ve “kadın daha da kadın” diyor. Frani koleksiyonunda, micro minilerle bacakları iyice ortaya çıkartırken, derin dekolteli ceketleri ile de memelerin sergilenmesine yol açıyor, yani Milanolu ustaları gibi o “çıplaklığa” karşı durmuyor, güzelliklerin sergilenmesinden yana olduğunu söylüyor. Jean Paul Gaultier de günden güne yaygınlaşan erkek makyajı ile, “yeni erkek” tipini oluşturmayı deniyor, hatta o kadar heyecanlanıyor ki, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin yanı sıra, “Erkek Hakları Evrensel Beyannamesi"n” kaleme alıp yayımlıyor.
Moda dünyası bir yandan kim, neyi, nasıl giyecek ve giyinmenin düşünsel gerçeği ne olacak diye düşünüp tartışırken ve ünlü modacılar, tasarımcılar bunlarla uğraşırken, bir yandan da ciddi transferlere sahne oluyor.
Gündem Çin ve ucuz üretimi
GUCCI’nin ünlü tasarımcısı Tom Ford, işinden ayrıldığını açıklarken, Rochas’ın genç ve yetenekli tasarımcısı Oliver Theyskens, eline hiç yakışmayan purosu ile dergilere poz veriyor.
Dünya basınında, işin magazin yanı bu şekilde sürerken, patronların düşündüğü bir başka sorun, gündemin ilk ve en önemli maddesini oluşturuyor: “2005!...”
Dünya ticaret sisteminde kotaların kalkacağı ve serbest ticaretin yaygınlaşacağı 2005 yılında, dünyanın tekstil üretim devi olarak bilinen Çin Halk Cumhuriyeti’nin etkisi, gündemin ilk maddesi.
Modanın merkezi olduğunu vurguladığımız Fransa’nın hemen hemen tüm büyük şehirlerindeki tekstil toptancı merkezlerini sanki işgal altına almış olan Çinli toptancıların uyguladıkları fiyat politikaları, bugün bile piyasaları rahatsız etmeye başladı.
Özellikle içgiyim konusunda, kalitesiz, ama gösterişli ürünlerle piyasaları allak bullak eden Çinli toptancılar, yeni bir mağaza biçiminin de doğmasına neden oldular. Ucuz Çin malı, giyim kuşam ürünlerinin satıldığı “yerleşik pazar yeri” görünümündeki mağazalar, ekonomik sıkıntıyı içinde hisseden Avrupalıların en çok rağbet ettikleri yerler şimdi. | “Iustinian” |
İşsizliğin önüne geçemeyen Almanya ve Fransa, Avrupa Birliği içinde, mali protokollere uyamadıkları için eleştirilirken, kendi ülkeleri özelinde ekonomik önlemler almayı deniyorlarsa da, toplumun baskısı ve Euro’nun Amerikan Doları karşısındaki “önlenemez yükselişi” ile duraklıyorlar.
Yarın neler olacağını bir türlü kestiremeyen insanlar ise harcamalarını “daha ucuz” olan ürünlere kaydırıyor. Çinli tekstil üreticilerini hayli heyecanlandıran bu satın alma davranışı, ister istemez, markasına ve tasarımına ciddi yatırım yapmış olanları kara kara düşünmeye itiyor.
Kısaca söylemek gerekirse eğer, bu Ocak ayında, Paris’te bir yanda içgiyim, öte yanda hazır giyim ve yeni arayışlar fuarları sürerken, yeniliklerle herkes heyecanlanırken, kapalı kapılar ardında da, 2005’in çözümleri aranacak, bu önemli rekabet sorununun nasıl çözümleneceği konuşulacak.
Geçtiğimiz Kasım ayında, Güney Fransa ilginç bir fuarlar bombardımanı ile karşılaştı. Monaco’da her yıl yapılan Dupont-Lycra fuarı bu yıl bir çalışma toplantısı olarak gerçekleşirken, Nice Acropolis’te Interfliere fuarının bir miniği açıldı.
Öte yandan İtalyanların düzenlediği Moda di Mare mayo hammaddeleri fuarı da Cannes şehrindeki ünlü Festival Sarayı’nda açılmıştı. İnsanlar nereden nereye koşacaklarını, hangi fuarda neye bakacaklarını şaşırdılar. Güney Fransa’da özellikle mayo kumaş ve aksesuarları ile ilgili bir çalışmanın Kasım ayında yapılması mayo üreticilerinin tercihi, çünkü Ocak ayında Paris’teki İnterfiliere fuarı herkes için gecikmiş olarak kabul ediliyor. “Iustinian”
Bu yılkı fuarlar karmaşasının sonucunda, sanıyorum gelecek yıl üç çalışma, bir ortak noktada buluşup, Güney Fransa’nın güneşinden yararlanarak tek bir fuarda toplanacaktır.
Seks mi modayı, moda mı seksi sarmalıyor? Bana sorarsanız, şu aralar modayı sarıp sarmalayan bir yarın endişesi var, çünkü fotoğraflar neyi gösterirse göstersin, insanlar günden güne daha rahat ve spor giyinmeye başladılar, harcadıkları para ise eskiye göre çok daha az...